24 Ağustos 2020 Pazartesi

TÜRKİYE VE KARDEŞLİK

Dün bir şey okudum Twitter’da. Ölen yengelerini yıkamak için kilise gasil hanesine giden yaşları yetmiş civarı üç Ermeni kadına, bindikleri taksinin şoförü “Ben ne Ermeni taşırım ne patrikhaneye giderim!” diye küfürler ederek bağırmış. Bunu okuduktan sonra tam bu ülkeden daha ne kadar utanabilirim acaba diye sorguluyordum ki bir kadının yorumunu gördüm “Biz de hep dört ayaklı minareye gideriz, Surp Giragos’a değil. Ya da Melik Ahmet Camii’ne gideriz, Meryem Ana Kilisesi’ne değil…” diyordu. İnsanlara yaşatılanlara inanamadım. Neye inanamadıysam! Bilmiyor muyum insanımızın “hoşgörüsünü”. Hiç de anlamamışımdır bu hoşgörü meselesini.  Hoşgörü sıkıntılı bir duruma karşı duyulan sabır ve iyi niyet değil midir? Ne gibi bir sıkıntısı var ki Türk olmamanın? Gördükçe, okudukça, büyüdükçe daha iyi anlıyorum ki farkında olmasak da iyi niyetimizle bile ezmişiz insanları. Yanlarında olurken bile boğmuşuz “kardeşlik” sözlerimizle. Onları sokaktan geçen sıradan bir vatandaş olarak görmemiş nefret edenimiz de sevenimiz de.

 

İncil’de Yuhanna 4: 20-21 der ki: “Tanrı'yı seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı'yı sevemez.” Rakel Dink de Hrant Dink’in katledilişinin 10. yılında, anma töreninde aynı cümleyi kurmuştu. Doğru. Görmediği Tanrı’yı seven nasıl olur da gördüğü cana kıyar…? Ama o zaman demiştim ki kendi kendime, gördüğümüz kardeşimizi sevmek meselesi değil belki de bu. Biz hiç kardeş olduk mu sahi? Olabildik mi? Becerdik mi bunu? Bir “Biz bu topraklarda kardeşçe yaşadık yıllarca” masalıdır anlatılır durur. Doğru mu bu anlatılanlar? Kardeşçe yaşadık, bu topraklar hepimizin ya hani? Nasıl oldu da o zaman biz kardeşimize kıydık? Kardeşimizin kanını kendi kanımızdan aşağı gördük? Ne zaman bitti bu kardeşçe yaşama? 1915 mi bittiği tarih? Sivas’ta mı bitti? Diyarbakır cezaevinde mi? Kürtçe şarkılara ceza kestiğimiz zaman mı? 6-7 Eylül olayları sırasında mı? Gazi Mahallesi olaylarında mı bitti yoksa “kardeşlik”? Yoksa hiç yoktu kardeşlik de biz bunu da mı üstü örtülü ırkçılığımıza, tekçiliğimize meze ettik? “Ermeniler de bu toprakların bir rengi.” dedik ama bu cümledeki “de” hiç batmadı mı gözümüze?  “Biz kardeşçe yaşıyorduk ama bazıları rahatsız oldu bundan” dedik de sorumluluğu atıverdik mi omzumuzdan... “Bazı Kürtler hiç “öyle” değil” dedik?  Azınlıklara nefret kusarken bile “olay çıkarmaya meyilli” olanlara yaptık bunu. Ayrımcılığımızın içine de ayrımcılık soktuk. Sayıları azsa bir de hiç “olay” çıkarmadılarsa onları toptan yok saydık. E yeri geldiğinde sözümüzü de esirgemedik tabii! Böldürtmeyiz bu ülkeyi! “Makul” azınlıkları sevdik, sevmedik değil. Onlarla mahallemizi, ekmeğimizi, kelamımızı “paylaştık”. Biz onlarla bu topraklarda kardeşçe yaşadık(!) “Lütfettik”!

 

Hadi itiraf edelim mi hep beraber! Sözüm sizlere Türkler. Irkdaşlarım(!) Haydi itiraf edelim, biz bu topraklarda Türk olmayanları hep misafir gibi gördük. Bu topraklar hep onların olduğundan çok bizim diye bildik. Sanki onlar bizim vatanımıza gelmiş de biz "hoşgörü" gösterip "kardeşçe" yaşamışız sonra onlar öyle durduk yere adalet ve eşitlik istemişler biz de şaşırıp kalmışız. Ama tabii bazılarımız onlara bir zeval geldiğinde “Onları korumalıydık.” diye hayıflandık. Korunması, kollanması gerekir "misafirin" çünkü. Koruyamadık mı işte o zaman da “kahrolsun bizi bölmek isteyenler” dedik gitti. Yapılan zulümlerden bahsedenlere de “Ya sev ya terk et!” dedik. Çok severiz bu lafı! Ya sev ya terk et! Kimin toprağından kimi kovuyorduk acaba? İşte bunu soran hiç olmadı. Ama sahi, bu topraklarda misafir mi onlar? Bu soruya kendi vicdanınızda cevap verin. Belki farkında olmadan içinizde taşıdığınız ön yargılardan azade değilsiniz. Belki Türk olmayan vatandaşların Türklere duyduğu öfke sizi sinirlendiriyor. “E onlar da ırkçılık yapıyor işte!” diyorsunuz. Ne kolay deyiveriyorsunuz! İnsanlar adını söylemeye çekinirken “Türkler bize bunları bunları yaptı” diye saydıklarında “Tüm Türkler aynı mı!!” diyorsunuz. E değil elbet. Mesele Türklerin Türk olması değil. Mesele Türklerin bu zehirli Türkçülüğü, tekçiliği. Bin bir baskıyla hayatlarını cehenneme çevirdiğiniz insanların öfkesinin, adalet arayışının önüne “Her Türk böyle değil.” diyerek set çekmeyin. Dinleyin. Ben değil ama benim mensup olduğum ırkı savunduğunu söyleyenler bu insanlara neler yapmış diye sorun. Öğrenin. Türklüğünüzün omzuna astığınız, farkında olmadan sizi aşağı çekip duran o apoletleri çıkarın atın. Kimseden üstün değiliz şu dünyada. Tekrarlayalım İncil’in kelamını: “Tanrı'yı seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı'yı sevemez.”

 

Ve o zalimlerden biri okur mu bu yazımı bilmiyorum. Umarım okur da şimdi diyeceklerimi görür. Haydi durmayın insanları dillerinden, dinlerinden, kimliklerinden koparın. Yaratandan ötürü sevdiğiniz yaratılandan aman ha sakın sözünüzü sakınmayın! Sonra başınızı o günahkar secdeye yaslayın ve yalvarın. Yalvarın ki, Allah’ınız sizi affetsin.

 

Azınlık hakları insan haklarıdır. Bir ülkede yasalar önünde veya toplumun içinde, "her" vatandaş “eşit” değilse, kimse eşitlikten, özgürlükten bahsedemez. Ben “damarlarımda akan asil kandan” aldığım ayrıcalıklarımı bir kalemde silmeye razıyım. Ben ayrıcalık istemiyorum. Kanımızı, büstlerimizi, ayrıcalıklarımızı değil, ben insanları seviyorum. İnsanları sevmenin başıma büyük belalar açabileceği bir ülkenin vatandaşı olarak, insanları seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bana buradan yazabilirsiniz.