Dün bir şey okudum Twitter’da. Ölen yengelerini
yıkamak için kilise gasil hanesine giden yaşları yetmiş civarı üç Ermeni
kadına, bindikleri taksinin şoförü “Ben ne Ermeni taşırım ne patrikhaneye
giderim!” diye küfürler ederek bağırmış. Bunu okuduktan sonra tam bu ülkeden
daha ne kadar utanabilirim acaba diye sorguluyordum ki bir kadının yorumunu
gördüm “Biz de hep dört ayaklı minareye gideriz, Surp Giragos’a değil. Ya da
Melik Ahmet Camii’ne gideriz, Meryem Ana Kilisesi’ne değil…” diyordu. İnsanlara
yaşatılanlara inanamadım. Neye inanamadıysam! Bilmiyor muyum insanımızın
“hoşgörüsünü”. Hiç de anlamamışımdır bu hoşgörü meselesini. Hoşgörü sıkıntılı bir duruma karşı duyulan
sabır ve iyi niyet değil midir? Ne gibi bir sıkıntısı var ki Türk olmamanın?
Gördükçe, okudukça, büyüdükçe daha iyi anlıyorum ki farkında olmasak da iyi
niyetimizle bile ezmişiz insanları. Yanlarında olurken bile boğmuşuz
“kardeşlik” sözlerimizle. Onları sokaktan geçen sıradan bir vatandaş olarak
görmemiş nefret edenimiz de sevenimiz de.
İncil’de Yuhanna 4: 20-21 der ki: “Tanrı'yı seviyorum”
deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen,
görmediği Tanrı'yı sevemez.” Rakel Dink de Hrant Dink’in katledilişinin 10.
yılında, anma töreninde aynı cümleyi kurmuştu. Doğru. Görmediği Tanrı’yı seven
nasıl olur da gördüğü cana kıyar…? Ama o zaman demiştim ki kendi kendime,
gördüğümüz kardeşimizi sevmek meselesi değil belki de bu. Biz hiç kardeş olduk
mu sahi? Olabildik mi? Becerdik mi bunu? Bir “Biz bu topraklarda kardeşçe
yaşadık yıllarca” masalıdır anlatılır durur. Doğru mu bu anlatılanlar? Kardeşçe
yaşadık, bu topraklar hepimizin ya hani? Nasıl oldu da o zaman biz kardeşimize
kıydık? Kardeşimizin kanını kendi kanımızdan aşağı gördük? Ne zaman bitti bu
kardeşçe yaşama? 1915 mi bittiği tarih? Sivas’ta mı bitti? Diyarbakır
cezaevinde mi? Kürtçe şarkılara ceza kestiğimiz zaman mı? 6-7 Eylül olayları
sırasında mı? Gazi Mahallesi olaylarında mı bitti yoksa “kardeşlik”? Yoksa hiç
yoktu kardeşlik de biz bunu da mı üstü örtülü ırkçılığımıza, tekçiliğimize meze
ettik? “Ermeniler de bu toprakların bir rengi.” dedik ama bu cümledeki “de” hiç
batmadı mı gözümüze? “Biz kardeşçe
yaşıyorduk ama bazıları rahatsız oldu bundan” dedik de sorumluluğu atıverdik mi
omzumuzdan... “Bazı Kürtler hiç “öyle” değil” dedik? Azınlıklara nefret kusarken bile “olay
çıkarmaya meyilli” olanlara yaptık bunu. Ayrımcılığımızın içine de ayrımcılık
soktuk. Sayıları azsa bir de hiç “olay” çıkarmadılarsa onları toptan yok
saydık. E yeri geldiğinde sözümüzü de esirgemedik tabii! Böldürtmeyiz bu
ülkeyi! “Makul” azınlıkları sevdik, sevmedik değil. Onlarla mahallemizi,
ekmeğimizi, kelamımızı “paylaştık”. Biz onlarla bu topraklarda kardeşçe
yaşadık(!) “Lütfettik”!
Hadi itiraf edelim mi hep beraber! Sözüm sizlere
Türkler. Irkdaşlarım(!) Haydi itiraf edelim, biz bu topraklarda Türk
olmayanları hep misafir gibi gördük. Bu topraklar hep onların olduğundan çok
bizim diye bildik. Sanki onlar bizim vatanımıza gelmiş de biz
"hoşgörü" gösterip "kardeşçe" yaşamışız sonra onlar öyle
durduk yere adalet ve eşitlik istemişler biz de şaşırıp kalmışız. Ama tabii
bazılarımız onlara bir zeval geldiğinde “Onları korumalıydık.” diye
hayıflandık. Korunması, kollanması gerekir "misafirin" çünkü.
Koruyamadık mı işte o zaman da “kahrolsun bizi bölmek isteyenler” dedik gitti.
Yapılan zulümlerden bahsedenlere de “Ya sev ya terk et!” dedik. Çok severiz bu
lafı! Ya sev ya terk et! Kimin toprağından kimi kovuyorduk acaba? İşte bunu
soran hiç olmadı. Ama sahi, bu topraklarda misafir mi onlar? Bu soruya kendi
vicdanınızda cevap verin. Belki farkında olmadan içinizde taşıdığınız ön
yargılardan azade değilsiniz. Belki Türk olmayan vatandaşların Türklere duyduğu
öfke sizi sinirlendiriyor. “E onlar da ırkçılık yapıyor işte!” diyorsunuz. Ne
kolay deyiveriyorsunuz! İnsanlar adını söylemeye çekinirken “Türkler bize
bunları bunları yaptı” diye saydıklarında “Tüm Türkler aynı mı!!” diyorsunuz. E
değil elbet. Mesele Türklerin Türk olması değil. Mesele Türklerin bu zehirli
Türkçülüğü, tekçiliği. Bin bir baskıyla hayatlarını cehenneme çevirdiğiniz
insanların öfkesinin, adalet arayışının önüne “Her Türk böyle değil.” diyerek
set çekmeyin. Dinleyin. Ben değil ama benim mensup olduğum ırkı savunduğunu
söyleyenler bu insanlara neler yapmış diye sorun. Öğrenin. Türklüğünüzün omzuna
astığınız, farkında olmadan sizi aşağı çekip duran o apoletleri çıkarın atın.
Kimseden üstün değiliz şu dünyada. Tekrarlayalım İncil’in kelamını: “Tanrı'yı
seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini
sevmeyen, görmediği Tanrı'yı sevemez.”
Ve o zalimlerden biri okur mu bu yazımı bilmiyorum.
Umarım okur da şimdi diyeceklerimi görür. Haydi durmayın insanları dillerinden,
dinlerinden, kimliklerinden koparın. Yaratandan ötürü sevdiğiniz yaratılandan
aman ha sakın sözünüzü sakınmayın! Sonra başınızı o günahkar secdeye yaslayın
ve yalvarın. Yalvarın ki, Allah’ınız sizi affetsin.
Azınlık hakları insan haklarıdır. Bir ülkede yasalar
önünde veya toplumun içinde, "her" vatandaş “eşit” değilse, kimse eşitlikten,
özgürlükten bahsedemez. Ben “damarlarımda akan asil kandan” aldığım
ayrıcalıklarımı bir kalemde silmeye razıyım. Ben ayrıcalık istemiyorum. Kanımızı, büstlerimizi, ayrıcalıklarımızı değil, ben insanları
seviyorum. İnsanları sevmenin başıma büyük belalar açabileceği bir ülkenin
vatandaşı olarak, insanları seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bana buradan yazabilirsiniz.